Siz şirketinizi nasıl raporluyorsunuz?

Siz şirketinizi nasıl raporluyorsunuz?

Yaklaşık 100 yıl önce ABD’ye gelen koloniler trenlerle taşınıyordu ve herkes demir yollarında işlerin çok iyi gittiğini düşünüyordu. Bu bir hayaldi ve bu hayal çok iyi sattı. Ama beklendiği gibi olmadı ve sistem çöktü. Bu örnek şunu gösteriyor; şirketinizi rakamların ötesinde açıklamanız ve açıklayacak bir şeye sahip olmanız gerek! Dünyada şirketlerin raporlama yöntemleri kökten değişiyor. Çünkü yatırımcılar artık “değer”e yatırım yapıyor ve iyi şirketler kendilerini paydaşlara-hissedarlara açıklamak için rakamlardan fazlasına ihtiyaç duyuyor.

1000
Jose Luis Blasco Vasquez

Geçmişte şirketlerin raporlarını sunacağı tek bir kitle vardı; hissedarlar. Ama artık şirket için önem taşıyan ve şirketin değerine sahip birçok insan var. Ürününüzü satın almak için güvene ihtiyacı olan müşteriler, lisans sahibi olmanıza izin veren düzenleyiciler, markanızla vaad ettiklerinize inanan milyonlar… Bunlar gerçek sahipler… Konunun sadece ekonomik veri olmadığını gören şirketler aydınlanma çağı yaşıyor. Artık kurumsal raporlamalara, sürdürülebilirlik raporları, karbon emisyon raporları gibi farklı rapor türleri de dahil oluyor. KPMG İspanya Risk ve Uyum Hizmetleri Bölüm Başkanı, Şirket Ortağı, Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği Bölümü Başkanı Jose Luis Blasco Vasquez, paydaşların sesine kulak veren şirketlerin yaşadığı dönüşümü, sürdürülebilirlik raporlaması ve entegre raporlamayı anlattı. Vasquez, KPMG Gündem’in sorularını yanıtladı:

Kurumsal raporlamanın geliştiğini görüyoruz ve sürdürülebilirlik raporları, karbon saydamlık projesi raporları, entegre raporlar gibi farklı türler duymaya başladık. Neden bu kadar çok rapora ihtiyaç var?

Çünkü değer konsepti değişiyor. Size bir örnek vereyim. Geçtiğimiz Ekim ayında, ABD-New York’taydım. Dünyadaki kurumsal raporlardan oluşan eşsiz bir kütüphane keşfetmiştim ve çok merak ediyordum. Adamın biri yıllardır tüm dünyadan kurumsal raporları topluyor ve bunları bir kütüphaneye koyuyormuş! Benim bu adamı keşfetmemin sebebiyse, başlangıçları bilmek konusundaki merakımdı. Dünyada düzenlenmiş ilk kurumsal rapor hangisiydi? Sonuçta biz raporlar üzerinde çalışıyoruz. Kütüphanede sakladığı en eski raporun 1837 yılına ait olduğunu gördüm. Peki, bu adamlar neden rapor tutmaya başladı? Eğer derinlere inersek, bu sorunun cevabını bulabiliriz. İşinizi, yani değer yaratma şeklinizi açıklamanız gerektiğinde bilançonuzu kullanamazsınız; insanlara anlatacak bir tarihçeniz olmalı.

ABD’de 1934’te zorunlu oldu

Raporlama ABD’de 1934 yılında çıkan Menkul Kıymetler Borsası Kanunu’yla birlikte aynı yıl zorunlu oldu ve biz bundan neredeyse 100 yıl öncesinden bahsediyoruz. Neden? Çünkü raporlar hayallerle bağlantılıdır. O zamanın hayali trenlerdi. ABD’deki demir yolu hayaliydi. Çünkü demir yolunun çok iyi bir iş olduğu hayalini satıyorlardı. ABD’ye gelen tüm koloniler yerleşecekleri bölgelere trenle gidiyordu ve demir yollarının ABD’de nasıl gelişeceği hakkında çok büyük iş planları vardı. Fakat beklendiği gibi olmadı ve sistem çöktü. Şirketinizi rakamların ötesinde açıklamanız gerek; açıklayacak bir şeye sahip olmanız gerek. Müşterileriniz önemli ve onları nasıl memnun ettiğinizi açıklamanız gerekiyor. Komşularınız bir rafineriniz olduğu için önemliyse, bunu öncelikle komşularınıza açıklamanız gerek. Bu insanlar bizim paydaşlarımız. 

Hissedarlar devri bitti

Geçmişte raporlarımızı sunmak için tek bir kitle vardı; hissedarlar. Ama artık şirket için önemli olan ve şirketin değerine sahip birçok insan var. Bunlar, gerçek sahipler; ürününüzü satın almak için güven duymak isteyen müşteriler sizin şirketinizin sahipleri bunlar. Şirketinizde her gün yarattığınız değeri gerçek kılan çalışanlarınız; işte sahip onlar. Lisans sahibi olmanıza izin veren düzenleyiciler veya rafinerinizin faaliyet göstermesi için sosyal lisans veren kişiler; şirketin gerçek sahipleri onlar, hissedarlar değil. Şirketler artık biliyor ki, dönüşmenin, piyasayla iletişim kurmanın yolu buradan geçiyor çünkü hedef kitle değişti. Ve bu yeni boyutta, sadece ekonomik şeyler yok, sosyal ve çevresel şeyler de var. Son 10 yıl içinde sürdürülebilirlik raporunda görülen patlamanın sebebi de bu; şirketler, bu kitleler için önemli olan şeyleri dikkate alarak, işlerini açıklamak zorunda.

Finansal raporlama, şimdi olduğu gibi geçmişte de ABD’de zorunluydu. Günümüzde sürdürülebilirlik raporları veya entegre raporlama da zorunlu hale geldi mi?

Öncelikle, düzenleyicilerin bunu neden zorunlu hale getirdiğini merak ediyoruz. Neden? Bir yandan maliyetleri azaltmaya çalışırken neden bu adamlar beni bunu yapmaya itiyor? Bence dikkate almamız gereken iki temel trend var. Birincisi, şirketlerin toplum üzerindeki etkisi artık inanılmaz boyutta veya hiç bu kadar fazla olmadı. Tatilde nereye gideceğiniz, hangi aracı tercih edeceğiniz veya her gün saat kaçta uyuyacağınızdan siz sorumlusunuz, değil mi? Oysa bu kararları artık şirketler veriyor. Saat kaçta uyuyacağımı mı söylüyorlar? Evet, çünkü en sevdiğiniz program saat 10.00’da veya 8.00’de, ne zaman uyuyacağınıza onlar karar veriyor. Çocuğunuz saat 5.00’te okuldan döndüğünde ne izleyeceğine de onlar karar veriyor; önümüzdeki hafta sonu ne tür domates yiyeceğinize de çünkü size sunulanlar ve talep bağlantılıdır.

Şirketlerin rakamların ötesinde sorumlulukları varsa, açıklamaları gerekiyor. Ve düzenleyici, bu giysileri nasıl bu kadar ucuza sunabildiklerini açıklamalarını istiyor çünkü insan hakları, tedarik zincirimizdeki denetçimiz olmalı. Karbon emisyonlarınızı ne kadar iyileştirdiğinizi bilmek istiyorlar çünkü karbon emisyonlarını düşürme taahhüdü verdik. Eşit fırsat politikası konusunda, şirketinizdeki kadınlara nasıl davrandığınızı, onları nasıl teşvik ettiğinizi bilmek istiyorlar.

Toplumda bunun gibi şeyleri yasalara göre destekliyorsam, toplumdaki büyük oyuncular olan şirketlerin ne yaptığını bilmek istiyorum. Bundan yanalar mı yoksa karşılar mı? Ve raporlama gibi bağlayıcı olmayan hukukun, temeli desteklemek için iyi bir araç olduğunu düşünüyorlar. İkincisi ve çok önemli olanı; iyi şirketlerin yönetiminde bu tip bileşenlerin bulunması. Piyasada daha iyi şirketler olsun istiyorsanız, onları, bu tip bileşenleri desteklemeye ve yönetimlerine dahil etmeye itmelisiniz. Bu çok önemli çünkü kurumsal yönetim de aynı yönde ilerliyor. Şirketin yönetimini geliştirmenin yatırımcılar için daha çekici olacağını çünkü yatırımcıların şu anda başrolde olduğunu söylüyorlar. Bu onların düşünce biçimi. Birincisi uyumla ilgili, diğeri de yatırımcılar. 

AB'de bağlı ortaklığı olan Türk şirketleri de etkilenebilir

Finansal olmayan bilgilerin raporlanması hakkındaki  AB Direktifi’ni dikkate aldığımızda, sürdürülebilirlik raporlaması veya entegre raporlamanın AB şirketleri ve AB içinde faaliyet gösteren şirketler için çok daha önemli hale geldiğini söyleyebilir miyiz?

Evet, az önce bahsettiğim trendleri dikkate aldığınızda, şu anda AB Direktifi kapsamına giren ülkelerin çoğunun bu tür bir raporlama yaptığını görürsünüz. Şirketlerin, Direktif kapsamına girmesi için kamu yararını ilgilendiren bir kuruluş olmaları ve 500’ü aşkın çalışan istihdam etmeleri gerekir. Fakat Türk şirketlerinde de, duruma göz atmalısınız. Çünkü Avrupa’da bağlı ortaklıklarınız olabilir ve bu durumda, muhtemelen kamu yararını ilgilendiren bir kuruluşsunuzdur ve bu Direktif’ten etkileniyor olduğunuzu öğrenmek sizin için ilginç olabilir. Etkileniyorsanız, yerel düzeyde bir rapor oluşturmanız gerekir. Belki fabrikanız yoktur ama Almanya’da ticari dağıtım yapıyorsunuzdur. Herhangi bir AB ülkesinde kayıtlı bir bağlı ortaklığınız varsa, o zaman siz de etkileneceksiniz. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası dışında başka bir borsada işlem gören Türk şirketi var mı bilmiyorum. Eğer varsa onlar da etkilenecektir. Diğer taraftan, bu aynı zamanda bir trend. Rakibiniz bunu yapıyorsa, Avrupa Birliği’nde olmasanız dahi bu konuya verdiğiniz önemi göstermeniz için bir fırsat doğmuş olabilir.

Bu Direktif Avrupa Birliği'nde zorunlu, değil mi? Yoksa ülkelere göre değişiyor mu?

Evet, AB Direktifi, 6 Aralık 2016’dan bu yana yürürlükte. 27 ülke ve Birleşik Krallık’ta, 1 Ocak’ta başlayan mali yıl için zorunlu ve 2018’de rapor vermeniz gerekiyor. Öyleyse, bu 27 Avrupa ülkesi ve Birleşik Krallık’ta önemli bir bağlı ortaklığımız olup olmadığına bakıyoruz.

Peki, üstesinden gelmeniz gereken ilk engel nedir? Dört kriteri sağlamanız gerekiyor. Öncelikle, kamu yararını ilgilendiren bir kuruluş olmalısınız. Kamu yararını ilgilendiren kuruluş tanımına göre, borsaya kayıtlı olmanız veya bir banka ya da sigorta şirketi olmanız veya bir ülkede yüksek bir gelire sahip olmanız gerekiyor. Bir bağlı ortaklıksanız, bu gerekliliği muhtemelen karşılayamazsınız. Fakat bir sigorta şirketiyseniz veya bir bankaysanız, orada bir şubeniz varsa ve banka olarak faaliyet gösterme lisansına sahipseniz, o zaman orada sorun olacaktır çünkü siz bir emsal şirketsiniz, yani o ülkede kamu yararını ilgilendiren bir kuruluşsunuz. Öncelikle bu kriteri karşılamanız gerekiyor. İkincisi, ülkede 500’den fazla çalışanınız olması gerekiyor. Veya 20 milyonu euroyu aşkın varlığınız ya da 40 milyon euro geliriniz olmalı. Bu dört gerekliliği karşılamanız gerekiyor. Fakat, tekrar ediyorum, sorun bu gerekliliği karşılamamanız değil. Sorun, rakiplerinizin sizin önünüzde bunu yapıyor olması.

Muhasebe normlarını dönüştürmek için ne gerekli? Bu yeterli mi ve nasıl uygulanmalı?

Yasalarca uygulanmalı çünkü bu kurumsal sosyal sorumlulukla ilgili bir direktif değil, bu muhasebe üzerine bir direktif ve muhasebeyle ilgili düzenleyici gereklilikleri değiştiriyor. Peki, muhasebe normlarını her ülkede dönüştürmek için ne yapmalı? Bir köprü inşa etmek! Fransa’da 2007 yılından bu yana, Grenelle II adı verilen ve borsaya kayıtlı şirketlerin bazı raporlama gerekliliklerine uymasını zorunlu kılan yerel bir yasa var. Bu yasa, direktifin gerekliliklerine dönüştürülecek fakat bugüne kadar Avrupa’da sadece beş ülke bu Direktif’e geçti.

Sürdürülebilirlik raporları ve entegre raporlar için üçüncü taraf güvencesi gerekli mi? Ve faydaları neler?

Tabii ki zorunlu değil. Yerel gereklilikler, şirketler için Direktif’ten daha katı olabilir. Yerel gerekliliklerin daha katı olabileceğini açıkça söylediler. Daha katı olabileceği söylenen konulardan biri de güvence. Bugüne kadar kimsenin güvenceye ihtiyacı olmadı. Peki, neden insanlar şimdi güvenceyle ilgileniyor? Çünkü rapor veriyorsunuz ve rapor yatırımcılar tarafından kullanılıyor ve eğer şirketinizin finans dışı performansı hakkında doğru bilgiler vermezseniz, piyasaya yanlış bilgiler verdiğinizi görebilirler ve bu yasa dışıdır. Piyasaya doğru bilgi vermediğiniz için sizi mahkemeye verebilirler ve sorun yaşarsınız. Bazen de bu tip raporlarda sunduğunuz bilgilere siz de fazla güvenmezsiniz. Ama üçüncü bir tarafla, örneğin KPMG ile anlaşırsanız, piyasaya verdiğiniz bilgilerin doğru olduğuna dair içiniz daima rahat olur.

2016 yılında, GRI’da Türkiye'de 42 şirket GRI raporlaması yapmış. Bu raporların sektör bazında dağılımına baktığımızda 16 tanesinin finansal hizmetler sektöründen olduğunu görüyoruz, ikinci sırada da yiyecek içecek sektörü geliyor.

GRI kayıtlarında 42 şirket varsa, ülkede aşağı yukarı toplam 100-120 şirket bu tür raporlama yapıyor olmalı. Bence bu başlangıç için çok iyi bir rakam. Bunlardan yüzde 25’inin güvence altında olduğunu varsayabiliriz.

Sürdürülebilirlik raporu ve entegre rapor arasındaki farkı da belirtmek istiyorum. Çünkü bu ikisi aynı şeyler değil. Bu yılın faaliyet raporunu hazırlarken, birinci sorun şudur; raporu muhtemelen Haziran ayında yayınlayacaksınız, peki yıllık raporun amacı nedir? Kimi bilgilendirmek istiyorsunuz? Hükümeti ve yatırımcıları… Yatırımcıları? Ne hakkında? Faaliyetleriniz hakkında… Ben kimim, ne yapıyorum. Bu bilgileri kullanarak karar almak, dikiz aynasına bakarak araba kullanmak gibidir. Gerçekten de... Altı ay boyunca şirketle ilgili hiçbir bilgi veremiyorsunuz. Yıllık faaliyet raporundaki ilk sıkıntı budur. İkinci sıkıntıysa, şirketinizin ne kadar verimli olduğunu gösterememinizdir. Örneğin, bunlar benim faaliyetlerim diyorsunuz. Faaliyetleriniz, yıllık raporlarınızda yeterli ölçüde incelenmez. İnsan kaynakları ve yenilik konusunda neler yaptığınızı gösterir. Ama bu faaliyetlerin, strateji, risk ve fırsatlarla bağlantısını göremeyiz çünkü kimse riskleri ve stratejiyi göstermez. Şirketin bölük pörçük kısımlarını görürsünüz ama gerçek stratejiniz görünmez.

Üçüncü sorunsa bir şirketteki en önemli şeydir. Sürücü koltuğunda kim oturuyor? En iyi ihtimalle, yönetim kurulu başkanının mektubunu okursunuz. Fakat sizin bilmek istediğiniz, sürücü koltuğunda kimin oturduğudur; kararları kimin aldığını bilmek istiyorsunuz ve başlıca kararlar neler? Bu bilgiler, yıllık faaliyet raporunda bulunmaz. Entegre rapor ise tam olarak bunları ister. Stratejinizi bilmek ister. Değer önerileriniz neler? İş modelinizi bilmem gerekiyor. İkincisi, iş modelinizde gördüğünüz risk ve fırsatlar hakkında fikriniz nedir? Üçüncüsü, stratejiniz nedir? Ve stratejinize uymak için karşılaşacağınız zorluklar neler? Bana zorluklarınızı ve bu konuda ne yaptığınızı söyleyin. Ve son olarak, sürücü koltuğunda kimin oturduğunu gösterin. İklim değişikliği, insan hakları, işbirlikçi ekonomi gibi konulardan çok etkileniyorsanız, yıllık faaliyet raporunuz daha çok sürdürülebilirlik konularıyla ilgilidir. Fakat durum bu değilse, konular tamamen farklıdır; İkisi arasındaki fark budur.

Japonya’da yılda 300 entegre rapor hazırlanıyor

Geçen ay Londra'da düzenlenen IIRC (Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi) konferansına katılmışsınız. Konferansta tartışılan en önemli konular nelerdi? 

İlk izlenimim, sürdürülebilirlik için çalışanların ve yatırımcıların aynı yolda fakat ters yöne gittikleri oldu. Yatırımcılar, sürdürülebilirlik konularının şirketleri nasıl etkileyeceğini anlamaya çalışırken, sürdürülebilirlik için çalışanlar, yatırımcıların bunu nasıl ileriye taşıyabileceğini bilmek istiyor. Aynı yol, farklı yönler. Gelişmeler inanılmaz boyutta. Japonya her yıl yaklaşık 300 entegre rapor hazırlıyor. Güney Afrika’da King IV projesi gereği, entegre raporlama zorunlu. Dünyanın her yerinde, şirketleri, başka iletişim araçları geliştirmeye iten birçok trend var. Benim kişisel çıkarımım, en iyi şirketler için, rakamların yeterli olmadığı. Fark, rakamların ve finansal verilerin dışında yatıyor. İnsanlar finansal olmayan bilgileri kaynak olarak almıyor. Oysa finansa şimdi değil, gelecekte ihtiyaçları olacak.

Amazon ve Tesla gibi şirketlerde durum ne?

En iyi şirketler için net farklar yaratan şeylerden bahsediyoruz. Bu 20’nci yüzyılda kalan şirketler için bir sorun değil. Fakat Amazon ve Tesla gibi şirketlerin bilançolarına bakarsanız, en başarılı ödeme gücüne sahip şirketler olmasa da en beğenilen şirketler listesinde olduklarını görebiliriz. Yararlı olabilecek ikinci çıkarımım ise yatırımcıların ihtiyaç duyduğu şeyin, yani yatırım yapılan değerin daha fazla önem kazandığıdır. Yatırım yapılan değer... Çünkü yatırımcılar bir alfa arıyor. Alfa, performanslar arasındaki farktır. İyi performans gösterenleri belirlemek için, finansal olmayan veya ön finansal parametreleri dikkate almalısınız. Yatırımcılar için, onlara verilen bilgilerin doğru olması önemli. Üzerine konuşmak istedikleri konuları değil, önemli konuları konuşuyorlar ve yönetim kurulu, karar alma sürecinde bu ekstra bilgileri dikkate alıyor. Yatırımcıların, entegre raporlamayı, şirketin değerine güvence veren bir araç olarak gördüğünü keşfetmek benim için çok öğreticiydi.

Öyleyse, anlattıklarınızdan iki başlık çıkabiliriz; birincisi yatırımcıların gittikçe daha fazla değere yatırım yaptığı ve ikincisi de en iyi şirketlerin kendilerini paydaşlara ve hissedarlara açıklaması için rakamların yeterli olmadığı.

Evet öyle. Entegre raporlama, artık şirketlerin kendi içlerindeki bu kabiliyetleri geliştirmesi için araç olarak görev yapacak olgunluğa erişti. Entegre raporlama yeterince olgunlaştı. Ben buna şaşırdım çünkü yıllardır entegre raporlamayı destekliyorum. Fakat Londra’da etrafımdaki 200 kişi birden "Yaşasın entegre raporlama!" diyordu. Şimdi entegre raporlama hakkında oluşan fikir birliği, bize şirketlerimizde yarattığımız değeri anlatabilmek için iyi bir fırsat verebilir.

KPMG, raporlama yolculuğundaki güvenli ortak

Peki, KPMG müşterilerine sürdürülebilirlik ve entegre raporlama açısından nasıl hizmet veriyor?

KPMG’nin bu alanda yaptığı birçok şey var. Bunu, müşterilerimizin ihtiyaçlarından yola çıkarak ele alalım. Müşteriler bizden ne istiyor? Öncelikle, kar ve zarar tablolarına, bilançolara o kadar fazla odaklanmış durumdalar ki, etrafta ne olup bittiğini onlara anlatmamızı istiyorlar. Şirketlerinin, işlerinin, güncel mega-trendlerden nasıl etkileneceğini bilmek istiyorlar. Müşterilerimizle bu trendleri anlaşılabilir bir hale getirmek ve etkilerini ölçebilmek için birlikte çalışıyoruz.

İkincisi, ben buna nasıl yanıt verebilirim? Risk ve fırsatları önceliklendirmemiz ve birbirinden ayırmamız, sonrasında yanıtları bunlara uygulamamız gerekiyor. Ve üçüncüsü, gösterdiğimiz çabayı gerçekten önemli olan kişilere kısa ve güvenilir bir şekilde nasıl iletebiliriz? Bunun için iyi raporlara ve içeriğe ve bu tip bir düşünme şekline güvenmeye ihtiyacımız var.

Müşterilerimiz, KPMG’yi gelişmek ve bu yolculukta beraber yol almak için iyi bir ortak olarak görüyor. Bu bir hizmet değil, bir yolculuk; müşterilerin bize güven duyduğu bir yolculuk. Piyasayı çok iyi biliyoruz, sistemlerini biliyoruz, rakiplerin nasıl performans gösterdiğini iyi biliyoruz ve müşteriler de bu sebeplerle, KPMG’nin onların ortağı olabileceğini düşünüyor.

© 2024 KPMG Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik A.Ş., şirket üyelerinin sorumluluğu sundukları garantiyle sınırlı özel bir İngiliz şirketi olan KPMG International Limited ile ilişkili bağımsız şirketlerden oluşan KPMG küresel organizasyonuna üye bir Türk şirketidir. Tüm hakları saklıdır. 

Küresel KPMG ağının yapısı hakkında detaylı bilgi için kpmg.com/governance adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bize ulaşın