Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanlığı’na seçilen Erhan Topaç ile sermaye piyasasının ve onu oluşturan araçların izini sürdük. Topaç, Birliğe başkanlık edeceği dönemde ‘daha güçlü sermaye piyasası’ için çalışacak. Üç önceliği var; “İstanbul Finans Merkezi için adım atmak, yatırımcı seferberliği başlatmak, ekosistemi canlandırmak. Çünkü sürdürülebilir büyümenin anahtarı bu…”

Türkiye sermaye piyasalarının duayenlerinden Erhan Topaç, Mayıs ayındaki genel kurulda Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanlığı’na seçildi. Yeni bir dönemin kapısını aralayan TSPB’nde neler olduğunu görmek için Erhan Topaç’ın kapısını çaldık. Yüksek tempolu bir mesai içinde bulduğumuz Topaç’a hedeflerini ve planlarını sorduk. Ekibiyle birlikte Türkiye’deki sermaye piyasalarını geliştirecek stratejiler için çok yoğun çalışan Topaç’ın heyecanını, sık sık tekrarladığı şu cümle tanımlıyor: “Sermaye piyasalarına inanıyoruz, herkesin inanmasını ve Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmasını istiyoruz!”

Erhan Topaç, KPMG Türkiye’den Finansal Hizmetler ve Denetim-Güvence Hizmetleri Şirket Ortağı Funda Aslanoğlu’nun sorularını yanıtladı.

Elimize bir kamera alsak, Türkiye’de sermaye piyasasının fotoğrafını çeksek bugün ne görürüz?

Sermaye piyasasının boyutu ekonomimizin büyüklüğünü yansıtmıyor. Yurt içi tasarruflarda sermaye piyasası araçlarının payı düşük. Dünyanın 18’inci büyük ekonomisi Türkiye’de sermaye piyasaları, halka açık şirketlerin toplam piyasa değeri sıralamasında 2017’de 32’nci sıraya kadar geriledi. Piyasa değerinin milli gelire oranı yüzde 27. Yani yüzde 112 olan dünya ortalamasının epey altında. Bu açıdan bakıldığında, piyasanın gelişim potansiyeli ortada. 

Hane halkı tasarruflarına baktığımızda OECD’nin 37 ülkeyi karşılaştırdığı çalışmada 2016 sonunda yüzde 76 oranla mevduatın payının en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğunu görüyoruz.

İstanbul’un diğer uluslararası ve bölgesel finans merkezleri ile rekabet edebilmesi için finansal hizmetler sektöründe çeşitlendirme yapması önemli. Mevcut durumda, finansal sistemde bankacılık sektörü üzerinde yoğunlaşmanın yarattığı kırılganlık ve riskler, finansal sektörün diğer oyuncularının gelişmesi ile azaltılabilir. Bu kapsamda sermaye piyasasının desteklenmesini çok önemli görüyoruz. 

TSPB’de göreve yeni başladınız. Sermaye piyasasının gelişmesi için formülleriniz, projeleriniz var mı?

Bizim önceliğimiz İstanbul Finans Merkezi… TSPB, sektörümüzün gelişmesinde önemli misyon üstleniyor. Görevi teslim almamızla beraber bu misyonunun gereğini yapmak ve bir yol haritası belirlemek için çalışmalara başladık. Yakın gelecekte üyelerimizin ve sektör temsilcilerinin katılacağı geniş kapsamlı bir çalıştay düzenleyerek ortak akılla önceliklerimizi belirleyeceğiz. Bu çalışma sonunda yol haritası ortaya çıkacak. Biz de bu hedefleri görev süremiz içinde gerçekleştirmek için çalışacağız.

Piyasamızın rekabetçi bir yapıya kavuşarak, küresel platformda yer alması ve çekim merkezi haline gelmesi için İstanbul Uluslararası Finans Merkezi projesini bütün çalışmaların en tepesinde görüyoruz.

İstanbul Finans Merkezi projesinde daha önce de TSPB’nin aktif çalışmaları oldu. Ne planlıyorsunuz?

İstanbul Finans Merkezi ağırlıklı olarak sermaye piyasalarının gelişmesiyle ilerleyecek bir süreç. İstanbul Finans Merkezi için Birlik bünyesinde bir çalışma grubu kurarak hızlanacağız. İstanbul’un bölgesel bir finans merkezine dönüşme potansiyelini Birliğimiz 10 yılı aşkın süredir gündeme getiriyor. Bu konuda yapılan tüm çalışmalara da her aşamada destek verdik. Vergi alanındaki uyumsuzlukların giderilmesi, ihtisas mahkemelerinin kurulması, İslami finansın yaygınlaştırılması, yatırımcı haklarının geliştirilmesini sağlamak gibi pek çok çalışmanın adım adım gerçekleştirilmesi gerekiyor.

Yabancı yatırım çekmeliyiz

İstanbul Finans Merkezi Türkiye için neden bu kadar önemli?

Çünkü İstanbul bir finans merkezi olmadan sermaye piyasalarında aşama kaydedemez. Yabancı yatırım kuruluşlarının buraya gelmesi lazım. Türkiye’deki halka arzların artması lazım. Bunların tümü ancak dünya ile entegre bir yapıda oluşabilir. Bir de tabii bizim iç tasarruflarımız yetersiz, yabancı tasarruflara da ihtiyacımız var. Tasarrufları büyütecek bu tür hamleler gerekli. Bu iş yabancı yatırımcı olmadan olmaz. Onun için İstanbul’u gerçek anlamda bir finans merkezi yapmak lazım. Yabancı yatırım bankaları, sektör oyuncuları, kurumlar burada olmalı ki Türkiye yol alsın ve sürdürülebilir büyümeye kavuşsun. Mesele basit; cari açık var bu nedenle yabancı tasarrufa ihtiyaç var, ana konumuz bu.

Diğer yandan yurt içinde de sermaye piyasalarına güvenin geliştirilmesi kritik önemde. Yurt içinde ihraçcı ve yatırımcılar arasında sermaye piyasalarının bilinirliğini artırmak piyasanın derinleşmesini sağlamak açısından gerekli.

Süreci canlandırıyorsunuz, peki nasıl bir yapı öngörüyorsunuz?

Bu iş dünyası ve kamunun el ele vererek ilerleyeceği bir süreç. Bir devlet politikası aslında. Hükümetten düzenleyici otoritelere, özdüzenleyici kurumlardan finansal kurumlara kadar İstanbul Finans Merkezi projesinin gerçekleştirilmesi için hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Birlik bünyesinde İstanbul’un dünyayla rekabet edebilen bir finans merkezi olması için gerekli unsurları belirleyerek en üst düzeyde ilgili otoritelere aktarmak ve sonuç almak için çalışacağız.

Tüm bu eylem ve stratejilerin gerçekleştirilmesi için en üst düzeyde yetkilerle donatılmış, mesaisinin tamamını bu projeye ayırmış kişilerin çalıştığı, kurumlar üstü bir yapı olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yapı, ayrı bir tüzel kişilik şeklinde olabileceği gibi ilgili kurumlardan tam zamanlı görevlendirilmiş kişilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir girişim şeklinde de gerçekleştirilebilir. Londra’daki City of London, Dubai’deki International Financial Centre gibi bağımsız girişim örnekleri var. Kamu ile özel sektör arasında köprü konumunda kalarak tüm ilgili taraflarla etkin iş birliği içinde çalışacak, odağı bu önemli projenin hayata geçirilmesi olacak bir yapı ve örgütlenmeyle daha hızlı yol alınacaktır, diye düşünüyoruz.

Belirttiğiniz gibi sermaye piyasalarının en büyük sıkıntısı azalan yatırımcı sayısı. Kayıp sürüyor mu? Bu sayı nasıl artacak, bir çalışmanız olacak mı?

Yerli yatırımcıların TL mevduat ile döviz tevdiat hesaplarının büyüklüğü 1,6 trilyon ile 133 milyarlık pay senedi yatırımcılarının maalesef hayli önünde. Pay senedi yatırımları yurt içi yerleşiklerin yatırım tercihlerinde ancak yüzde 5’lik yer kaplıyor. Yurt dışı örnekleriyle karşılaştırıldığında ülkemizde sermaye piyasalarına doğrudan dokunan yatırımcı sayısının hayli az olduğu doğrudur. Doğrudan pay senedine yatırım yapan yatırımcı sayımız 1 milyon civarında sabitken aktif hesap sayısının daha düşük olduğu biliniyor.

Sermaye piyasası yatırımcı sayısı elbette bu rakamla sınırlı değil. Yatırım fonları vasıtasıyla 3 milyona yakın yurttaşımızın da sermaye piyasasında yatırımı bulunuyor. Emeklilik fonlarıyla 11 milyona yakın yurttaşımız sermaye piyasasında yatırım yapıyor. Bireylerimiz emeklilik yatırım fonu ve yatırım fonu vasıtasıyla 16 milyar TL’lik birikimlerini dolaylı olarak hisse senedinde değerlendiriyor.

Birlik olarak kurulduğumuz yıldan beri yatırımcının bilinçlendirilerek piyasaya dahil edilmesi ana önceliklerimizden. Sermaye piyasasında yatırımcı sayısının artırılması için çabalıyoruz. Bu amaçla çeşitli illerde üniversitelerle, sanayi odalarıyla pek çok etkinlik düzenliyoruz. Hem bilgi veriyor hem farkındalık oluşturulmasını sağlıyoruz. Biliyorsunuz, finansal okuryazarlığın artırılması uzun vadeli bir proje. Bu konuyu misyon edinmiş pek çok dernekle iş birliği içinde daha etkin işler ortaya çıkarmak için çalışacağız.

Finansal okuryazarlığa birazdan dönelim ama aktardığınız kadarıyla öncelikleriniz İstanbul Finans Merkezi projesi ve yatırımcı seferberliği olarak öne çıkıyor. İlk üçte başka ne var?

Ekosistem! Finansal ekosistemi çalıştırmak gerek. Bu o kadar önemli ki… Start-up yatırımları mesela… Türkiye’de ekosistem sağlıklı çalışmadığından bu yatırımlar kolay kolay fonlanamıyor. Fonlama alsalar bile Türkiye’deki değeri 1 birimken, Londra’ya gittiğinde 10’a çıkıyor. Silikon Vadisi’nde 25-30’a yükseliyor. Aslında hepsi aynı şey. Peki, neden bu fark? Tamamen ekosistemin büyüklüğüyle ilgili. Türkiye’deki finansal ekosistemi ne kadar geliştirirsek İstanbul’un finans merkezi olması yolunda o kadar büyük aşama kaydederiz. Herkesin bunun farkına varıp bunu çalıştırmak için çaba harcaması lazım.

Biz sermaye piyasalarına inanıyoruz, herkesin inanmasını ve Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmasını istiyoruz.

Yurtiçi tasarrufların artırılması ve devamında toplam tasarruflar içinde sermaye piyasaları oranının yükseltilmesi hedeflerinizin üst sırasında. BES önemli bir tasarruf hareketi oldu. Daha gidecek ne kadar yol var sizce?

Düşük tasarruf düşük yatırım anlamına geldiğinden Türkiye’nin büyümesini sağlamak için diğer etmenlerin yanında tasarrufların artırılması çok önemli. BES hayata geçtiği tarihten itibaren toplam yaklaşık 7 milyon yatırımcıyı içine alarak 70 milyar TL üzerinde bir büyüklüğü ekonomimize kazandırdı.

Kademeli olarak büyüyen OKS ise hayata geçtiği 2017’den itibaren 4 milyondan fazla yatırımcıyı kapsayarak kısa sürede 2,7 milyar TL’lik bir tasarrufun ortaya çıkmasına vesile oldu.

2018’de de 10’dan fazla çalışanı olan işverenler kapsama gireceğinden büyüme devam edecek. Bununla beraber sistemden çıkış oranları incelendiğinde, sistemin iletişiminin daha güçlü yapılması gerektiğini düşünüyoruz. 

Türkiye’nin büyümesine yatırım yapmak isteyen küçük yatırımcılar için sermaye piyasasında yatırım yapmanın en elverişli yolu kolektif yatırım araçları. Gerek bireysel emeklilik fonları gerekse geleneksel veya alternatif yatırım fonları yatırımcılara önemli olanaklar sunuyor.

Halka arzda ivme yükselir

Halka arzlar konusunda ne düşünüyorsunuz? Biraz zor bir dönemden geçtik galiba. EMEA bölgesinde yakın tarihte 12 halka arz iptal olmuş, bunun 3’ü Türkiye'den… Ama Türkiye’de son 10 yılın en büyük halka arzlarından biri de gerçekleşti aynı dönemde. Nasıl yorumlayalım bu tabloyu? Ufukta ne görünüyor?

Dünyada son yıllarda şirketlerin halka açılmak yerine private equity, girişim sermayesi, risk sermayesi gibi modellere yöneldiği gözleniyordu. Bununla beraber 2017 yılında küresel olarak halka arzlar 2007’den itibaren en yüksek tutara ulaştı. Dünyada 2018 yılı ilk çeyreğinde halka arz olan şirket sayısında yüzde 27’lik bir azalma yaşanırken halka arzların toplam büyüklüğü geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 29 artarak 42,8 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bununla beraber Şubat ayından itibaren halka arzların sayısında bir dalgalanma başladı. Bu gelişmede daha yüksek büyüme ve enflasyon beklentileri nedeniyle küresel tahvil faizlerinde yaşanan yükseliş etkili oldu.

Borsa İstanbul’da ise halka açılan 8 şirket 2007 yılından bu yana en yüksek tutara ulaşarak sermaye piyasalarından 5,4 milyar TL kaynak yarattı. Yabancı yatırımcıların Türk şirketlerine olan talebinin de sürdüğü görüldü. Halka arzların canlandığı bu dönemin hemen ardından Nisan ayından itibaren küresel piyasalarda oynaklığın artması, yatırımcıların risk iştahını düşürdü. Hem küresel piyasalarda yaşanan oynaklık hem de ülkemizdeki seçim ortamı, yatırımcıların bir süreliğine beklemesine neden oldu. Belirsizliklerin ortadan kalkmasıyla birlikte halka arzlarda yakaladığımız güçlü ivmeyi, kaldığımız yerden devam ettireceğimizi düşünüyoruz.

Kaldıraçlı işlemlerdeki düşüşü diğer piyasalardaki artış ve kurumsal finansman gelirleri dengeliyor, kârlılıkta artış devam ediyor. Sektörde kârlılık oranları ne durumda? Yükseliş devam eder mi?

Aracı kurumların, finansal kurumların toplam varlıklar içindeki payı hayli düşük. Daha çok menkul kıymet alım satım işlemlerine bağlı gelir yapısı olan sektörde kârlılık, işlem hacmindeki değişimlere bağlı.

Piyasalar açısından olumlu bir dönemi geride bıraktığımız geçen yılda aracı kurumların kârlılıkları yüzde 65 artarak 800 milyon TL’ye ulaştı. Kaldıraçlı işlemlerde yaşanan ciddi düşüşün yarattığı komisyon kaybı, hisse senedi ve türev işlemlerdeki artış ve kurumsal finansman gelirlerindeki artışla telafi edildi. Rakamlar kesinleşmedi ama bu yılın ilk çeyreğinde de benzer şekilde sektör bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 60’ın üstünde artışla 360 milyon TL civarında kâr yarattı.

Öte yandan sektörün gelir dağılımına bakıldığında, gelirlerin üçte ikisinin aracılık işlemlerinden geldiğini görüyoruz. Sektörün sürdürülebilir olması için bu yapının değiştirilmesi ve hızla yeni faaliyet alanlarına geçilmesi çok önemli. Bu dönüşüm İstanbul Finans Merkezi projesi için de önemli bir basamak.

Birlik olarak, aracı kurumların yatırım bankacılığı faaliyetlerini geliştirerek, finansal ve hizmet ürün çeşitliliğinin artırılması gerektiğine inanıyoruz. Bu gelişim için düzenleyici otorite ve sektör katılımcılarıyla bir araya gelerek çeşitli öneriler oluşturduk. Hatta sektörün ve ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak projelerin finansmanında, proje finansman kredisi vermek/aracılık etmek veya proje finansmanı fonu kurarak proje tahvilleriyle finansman sağlamak gibi potansiyel rollerini ortaya koyan bir raporumuzu SPK’ya ilettik. Bu konudaki girişimlerimize devam edeceğiz.

Borsa için beklentileriniz nedir? Geçen yıl piyasa değerinde yüzde 40’ın üzerinde bir artış oldu, 2018’i nasıl görüyorsunuz?

Birlik olarak borsa veya diğer yatırım araçlarına yönelik bir tahmin vermeyi tercih etmiyoruz. Bununla birlikte günlük piyasa hareketlerinden ziyade birikimleri doğru varlık dağılımıyla hem daha ihtiyatlı hem daha uzun vadeli bir perspektifte değerlendirmek üzerinde durmak gerek.

Bu noktada kurumsal yatırımcılar öne çıkıyor. Borsada tek bir şirkete yatırım yapacağınıza pek çok şirkete birden yatırım yapan hisse senedi fonlarını tercih ederek riskinizi azaltabiliyorsunuz. Bireysel yatırımcıların her türlü piyasa koşulunda yatırım kararlarını profesyonellere bırakarak yatırımın püf noktası olan portföy çeşitliliğiyle riskini azaltıp makul bir getiri elde edebileceğine inanıyoruz.

Getiride en önemli nokta varlık dağılımı. Varlık dağılımını, birikimlerinizi risk seviyenize göre belirlediğiniz oranlarda, hisse senetleri, dövizli araçlar, borçlanma araçları gibi pek çok ürünün bir arada değerlendirilmesi olarak tanımlayabiliriz.

Bu konuda güzel bir örneği aktarmak isterim. Yıllardır mevduatta değerlendirdiğimiz birlik personeli için ayrılan kıdem ve ihbar tazminat karşılıklarını, sermaye piyasası araçlarında uzun vadeli değerlendirmek için yatırım yapma kararı aldık. TEFAS’ın tüm fonlara erişim sağlamasıyla birlikte 2016’da başladığımız proje kapsamında hisse senedi, borçlanma aracı ve karma kategorilerinde 20’nin üstünde fonda değerlendirdik. Seçimler, FED kararları gibi pek çok önemli olayın gerçekleştiği bu dönemde borsa endeksi ve dövize göre daha az oynaklıkla makul seviyede getiri elde ettik.
 

erhan topaç

Piyasaya ‘Serathon-In’ dopingi

Gelelim kararlılıkla ele aldığınız finansal okuryazarlık çalışmalarınıza… Serathon-In, Bebeğimiz Geleceğimiz projelerinizden biraz bahseder misiniz?

Son yıllarda küresel ekonomilerde yaşanan krizle birlikte hem dünyada hem de ülkemizde finansal okuryazarlığın önemi giderek arttı. Bunun en temel sebebi şu bence; bireylerin finansal bilgi seviyelerinin artırılması, ekonomik gelişimin anahtarıdır. Bunu fark ettik toplum olarak. Uzun yıllar Türkiye’de hem yatırım hem de tasarruf konusunda çok ciddi yanlışlar yapıldığını gözlemledik.

Ülkemizde, 2014 yılında Sermaye Piyasası Kurulu tarafından Finansal Erişim ve Finansal Tüketicinin Korunması Stratejisi’nin yayımlanmasıyla birlikte finansal okuryazarlık çalışmaları daha koordineli ve kapsamlı şekilde yürütülmeye başlandı. Ülkemizdeki finansal eğitim seviyesinin mutlaka ve mutlaka artırılması gerekiyor. Birlik olarak 2012’den beni finansal okuryazarlık çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bu yıl odaklandığımız projeler Serathon-In ve Bebeğimiz Geleceğimiz oldu. 

Finansal teknolojiler hayatımızın her alanına dahil olmaya başladı ve mevcut iş modellerini değiştirdi. Bu kapsamda Fintech uygulamalarının büyük oranda ödeme sistemleri ve destek hizmetlerine yoğunlaştığını gördük. Sermaye piyasasında ise bu alandaki çalışmaların sayısı oldukça düşük. Bu gerçekten yola çıkarak Fintech şirketlerinin ve yatırımlarının sermaye piyasası kurum ve ürünleri hakkında farkındalıklarını artırmak için bir Fintech etkinliği yapmaya karar verdik. Dünyada öne çıkan trendlere baktık. Son yıllarda en dikkat çeken organizasyonlar arasında yazılım projelerinin geliştirildiği ‘hackathon’ yarışmalar var.

Hackathon, bilgisayar programcıları, yazılımcılar, proje yöneticileri, arayüz tasarımcıları gibi farklı mesleklerden insanların bir araya gelerek kısa zaman içinde önceden belirlenen kategorilerde yazılım projesi geliştirmesini ifade ediyor. Türkiye’de şimdiye kadar düzenlenen hackathonlar, ödeme sistemleri ve bankacılık üzerine olmuş. Bu nedenle birlik olarak sektörümüzde ilk kez Serathon-In yarışmasını geliştirdik. Önümüzdeki dönemde Borsa İstanbul’da düzenleyeceğimiz Serathon-In yarışmasının sermaye piyasalarımıza yepyeni bir bakış açısı kazandıracağına inanıyoruz. Yarışma sonunda kazananların büyük ödülleri yatırım fonu olarak verilecek. 

Finansal okuryazarlık alanındaki diğer projemiz olan Bebeğimiz Geleceğimiz, tasarruf ve yatırım alışkanlığını toplumun en temel unsurlarından biri olan aileden başlayarak geniş kitlelere yaymayı hedefliyor.
Finansal eğitimin küçük yaşlardan itibaren bireyin hayatında etkili olacağından yola çıkarak Türkiye’nin her yerinden yeni doğan bebekler için özel bir sistem tasarlıyoruz. Projemizin amacı, yeni bebek sahibi olmuş aileleri tasarruf ve yatırıma yönelterek çocuklarının geleceklerine katkıda bulunmalarını sağlamak, tasarruf/yatırım bilincini yükseltmek, tasarrufların sermaye piyasasında değerlendirilmesini teşvik etmek, finansal okuryazarlık düzeyini yükselterek tasarrufların nasıl değerlendirilebileceği konusunda altyapı oluşturmaktır.

Projemiz kapsamında her ay Türkiye’nin her ilinden bir bebek olacak şekilde kurayla belirleyeceğimiz toplam 81 bebeği oluşturacağımız özel sisteme dahil edeceğiz. Bebeklerin ailelerinden yatırım hesabı açmalarını isteyeceğiz ve 5 yıl boyunca bebeğin hesabına bir miktar para yatıracağız. Hesaptaki miktar yatırım fonlarında değerlendirilecek. 5 yılın sonunda çocuk okul çağına ulaştığında okul masraflarının önemli bir tutarı için ailenin birikimi olacak.

‘Kamera Elinde Geleceğin Cebinde’yi ayrıca sormak isteriz. Erişimi giderek artıyor ve büyüyor. KPMG Gündem okuyucularına da bir çağrı yapmak ister misiniz?

Finansal okuryazarlık için atılan her adım aslında Türkiye’nin geleceği için atılan adım bence. Bu çalışmalar, İstanbul’un finans merkezi olması hedefimize bizi biraz daha yaklaştırıyor. Bilgi ve bilincin artmasıyla, finansal ürün ve hizmetlere erişim artacak ve Türkiye ekonomisi çok daha sağlam temeller üzerinde ilerleyecek. Birlik olarak öncelikli çalışma alanlarımızdan birisi de finansal okuryazarlık. 

Kişilerin kendi finansal geleceklerini planlaması için farkındalık yaratmak amacıyla düzenlediğimiz ‘Kamera Elinde Geleceğin Cebinde’ kısa film yarışmamızın bu sene beşincisini gerçekleştiriyoruz. Yarışma kapsamında kazanan filmler her sene alanlarında uzman bir jüri tarafından seçiliyor. Bu seneki jüri üyeleri arasında Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Alp Birol, BirGün Gazetesi yazarı ve sinema eleştirmeni Cüneyt Cebenoyan, sinema yazarı ve editör Selin Gürel, Hürriyet Gazetesi sinema ve spor yazarı Uğur Vardan yer alıyor.

Kısa film yarışmamızda da nakit para ödülü yerine yatırım fonu portföyü vermeyi tercih ettik. Bu yıl dereceye giren yarışmacılara 15 bin TL, 10 bin TL ve 7 bin 500 TL tutarında yatırım fonu portföyü ödülü verilecek. Bu nedenle de ödül kazanan kişilerin sponsor yatırım kuruluşunda yatırım hesabı açmaları ön şart olarak istenecek. Yarışmamızın kazananları bu sayede kendi hayatlarına yön vermek için paralarını yönetmeyi öğrenecekler. Yarışmaya başvurmak isteyenlerin www.kameraelindegelecegincebinde.com sitesine bakmasını öneriyoruz.  

Kurumlar hem yerel hem de uluslararası boyutta konumlarını kaybetmemek için finansal teknolojilerini yakalamak hatta mümkünse bu yeniliklere öncü olmak hedefiyle rekabet ediyor.

Gelecek’ için yol haritası

Yıl sonunda ‘Gelecek’ konseptli bir kongreye hazırlanıyorsunuz. Biraz anlatır mısınız nereye ve ne mesaj vermeyi hedefliyorsunuz?

Kongremizin üç önemli amacı var. İlki, sermaye piyasalarımızın gündemindeki konuları bütün tarafların etkin katılımıyla tartışmak ve bu tartışmalardan çıkan sonuçları bir rapor haline getirerek ilgili taraflarla paylaşmak. Diğer amaç sermaye piyasalarına ilgiyi artırmak. Sonuncusu ise İstanbul’un bir bölgesel finans merkezi olduğu algısını güçlendirmek.

İstanbul Finans Merkezi hedefini gerçekleştirmek için çalışırken kuşkusuz geleceği şekillendiren teknoloji, odak noktamız olmalı. Bütün dünyanın gündeminde olan dijital devrimi benimseyip en iyi şekilde faydalanmalıyız. Bu yıl üçüncü kez düzenleyeceğimiz Türkiye Sermaye Piyasaları Kongresi’ni ‘Gelecek’ temasıyla gerçekleştirecek olmanın heyecanını yaşıyoruz.

Fütüristik bakışla düzenlenecek ve 13-14 Kasım 2018’de yapılacak kongre, uluslararası alanda ve Türkiye’den konularında en yetkin kişileri yatırımcı ve yatırımcı adaylarıyla buluşturacak. Kongrede sektörümüzde önemli değişiklikler yaratan dijital para, yeni finansal mimari, blockchain, Fintech gibi başlıklara özel paneller düzenlenecek. Kongremizdeki tüm panel ve eğitimler katılımcılara açık ve ücretsiz olacak. Kongre hakkında detaylı bilgiyi www.sermayepiyasalarikongresi.org.tr adresinden alabilirsiniz.

Fintech, dijital para ve blockchain desek?

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sektörün geleceği dijital teknolojilere yapılacak yatırımlarla şekillenecek. Dijitalleşen dünyada yerel ve küresel pazarlardaki rekabetle başa çıkma zorunluluğu finansal hizmet sunan kurumların da hayatta kalabilmek için yeniliklere hızla adapte olması şartını getirdi. Kurumlar hem yerel hem de uluslararası boyutta konumlarını kaybetmemek için finansal teknolojilerini yakalamak hatta mümkünse bu yeniliklere öncü olmak hedefiyle rekabet ediyor.

Türkiye’nin bu rekabette atacağı doğru adımlarla önlerde yer alacağına inanıyoruz. Ülkemizde finansal teknolojilerin yeni olması, büyüme potansiyelimizin daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Genç nüfusumuz, güçlü finans sektörümüz, girişimcilik yeteneğimiz bize Fintech merkezi olmak konusunda avantaj sağlıyor.
Son yıllarda Fintech yatırımlarına ilgi büyük. Fintech girişimlerine yapılan yatırımlar, 2016’da toplam girişim yatırımlarının yarısına tekabül ediyor. Ülkemizde Fintech yatırımları, tüm dünyada olduğu gibi özellikle ödeme hizmetleri ve bankacılık işlemlerine yoğunlaşsa da sigorta, yatırım, kurumsal finansman gibi alanlara da yatırım yapılıyor. Tüm bunlar İstanbul’un bir Fintech merkezi haline gelebileceğine işaret ediyor. Biz de bu gelişmeyi teşvik edici adımlar atmak istiyoruz. Serathon-In yarışmamız bu adımlardan biri.

Dijital paraya ve blockchain’e gelirsek; blockchain teknolojisinin kullanım alanının geniş olmasına ve pek çok kolaylık sağlanmasına rağmen dijital paralarla ilgili endişeler sürüyor. Özellikle dijital paralara ilişkin bir gözetimin olmaması, yasa dışı işlemlerin kontrolünün zorluğu gibi konular dünyada düzenleyicilerin gündeminde. Şeffaflık çok önemli. Blockchain’in hukuken güvenle kullanılabilmesi için vergi kaçakçılığı, kara para aklama gibi faaliyetlere hizmet etmemesini sağlayacak bir düzlem yaratmak gerekiyor. Türkiye’de henüz sanal para birimleriyle ilgili düzenleme ve tanımlama yok. Önerimiz, kripto para varlık aracılığıyla ilgili düzenleme yapılması yönünde.

Finansal teknoloji şirketleri bankaların yerini alacak mı?

Aslında finansal teknolojilerin gelişmesiyle teknoloji şirketleri ve finansal kurumların iş birliğini artırması bekleniyor. İki tarafın da farklı avantajları var. Birbirlerini tamamlayabilirler. Bankaların düzenlemelerini bilmek, müşteriyi tanımak, oturmuş bir sistem olmak gibi ayrıcalıkları var. Bunlar teknoloji şirketlerinin inovasyonları ve kabiliyetleriyle birleşirse iki taraf da kazançlı çıkacak.

Türkiye’de finans sektörünün çok güçlü bir temeli var. Sektör Fintech’in gelişmesinde itici güç görevi üstleniyor. Startup’lar finansal kurumlar tarafından destekleniyor. Finansal kurumlar bu işbirlikleri sayesinde tüketici beklentilerine ayak uyduruyor. Gelecekte finansal kurumların esasında teknoloji şirketlerine evrileceklerini bekleyenler çoğunlukta.

Bize ulaşın