Gece elbisesinde bir dünya markası: Tarık Ediz

Gece elbisesinde bir dünya markası: Tarık Ediz

İstanbul, New York ve Şanghay’da gece kıyafetlerinde onun da imzası var. Tarık Ediz markasının 1400 özgün modelde tasarlanmış gece kıyafetleri, 95 ülkede 1062 mağazada satılıyor. Amerika ve Avrupa’da dünya markalarıyla yarışıyor. Hedefi bir dünya markası olmak ve 5 yıl içinde Amerika, Rusya, Çin, İtalya ve BAE’de showroom açmak. KPMG Gündem, Türkiye’nin gurur duyacağı bir başarı hikayesi yazan o imzanın sahibi Tarık Ediz ile konuştu.

1000
tarık ediz

Dünya markası olma yolunda ilerleyen Tarık Ediz Ekonomi Bakanlığı Turquality programına dahil oldu. Stratejik İş Planı ve Gelişim Yol Haritası projesinde KPMG ile birlikte çalışan Tarık Ediz, 35 yıl önce Bursa’da küçük bir mağaza ve bir tadilat atölyesinde başlayan hikayesini anlattı. KPMG Gündem için gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbete, bu başarıda önemli rolü olan Tarık Ediz’in kızı, baş tasarımcı Damla Ediz de katıldı. Baba-kız sorularımıza içtenlikle cevap verdi.
 

Makine mühendisi olarak başladığınız iş hayatınıza dünya markası olma yolunda devam ediyorsunuz. Bu ilginç hikâyeyi sizden dinleyebilir miyiz?

11 sene fabrikalarda ciddi mühendislik yaptım. Sonra bir ortağımla beraber bir pazarlama firmam vardı. Bir gün, ‘Ben pazarlamayı sevmiyorum, bir butik açalım’ dedim. Öyle girdik. Bursa’da bir mağaza açtık. Büyük markaların ürünlerini satıyorduk. Müşterilerin aldıkları ürünlerin tadilatlarını yapabilmek içinde mağaza içerisinde ufacık bir de atölyem vardı. Bu atölyede kızım Damla için bir mezuniyet elbisesi diktik ve çok beğendi aldı. Sonra baktım ki kadınlar bizim de geleceğimizi tayin edecek. Ben yapıp satayım, dedim. Ufak ufak başladık… Bari İstanbul’a gelelim toptanı büyütelim dedik.

İstanbul’a gelişiniz nasıl oldu?

İstanbul’a gelme fikri oluştuktan sonra fırsatlara bakmaya başladık. İstanbul Osmanbey’de bir arkadaşımın boş bir showroomu vardı. 4 günlüğüne burayı kiraladım. Yıllarca butiğim için alışveriş ettiğim kuruluşlardaki satış temsilcileri de destek oldu. ‘Tarık abi yer açmış’ diye kimi tanıyorlarsa haber vermişler. Güzel satış yapınca 4 günlük diye gelişimizi bir yıla uzattık ve sonra da İstanbul’da kaldık.
 

Amerika’da mağaza açmayı ne zaman düşünmeye başladınız?

İlk başlarda satış yaptığımız pazarlar İran, Türkiye ve Libya’ydı. Biz İran’a bir şeyler olacak, Batı müdahale edecek diye düşünürken Libya’da oldu ama biz daha en başından Amerika’yı kafaya koymuştuk. Gittik, baktık, gezdik Amerika’da. Kime satabiliriz? Ne tür modeller satabiliriz? Ön araştırmalar yaptık. Daha sonra bir acente ile anlaşarak New York’ta bir showroom açtık. Şimdi planımız New York’ta Fashion District’te tamamen kendimize ait bir showroom açmak. Düşünme aşamasını tamamlayarak artık harekete geçelim dedik. Tahmin ediyorum 2017 altıncı aya kadar açmış oluruz.

NewYorkDress.com’la nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?

Online satış kanalını da önemsiyoruz ve alanında önemli sitelerden biri olan New York Dress ile çalışıyoruz. Amerika pazarına girdiğimizde bilinirlik açısından bizim için çok fark yarattı. Çok katkısı oldu. Ama online çalışmak zor. Tek tek sipariş veriliyor. Sonra 10 gün 20 gün kıyafeti bekliyor. Canlı satışçılar da tek tek sipariş veriyor ama haute couture bir elbiseyi 10 günde çıkarmak oldukça güç oluyor. Zorluklarının yanı sıra NewYorkDress.com sayesinde Amerika’yı takiben Rusya’dan da Japonya’dan da müşteriler bulduk.

Damla Ediz: Bu noktaya babamın vizyonu sayesinde ulaştık. İlk ‘Amerika pazarına girelim’ dediğinde biz karşı çıkmıştık ama çok isabetli bir kararmış. Sonra ‘Ben Çin pazarına gireceğim’ dediğinde bu sefer imkansız dedik ama Çin’de 120 noktaya ulaştık. Babam tek başına mücadele etti Çin’de. Yanında destek yoktu. Çince bilen biri bile yoktu başlangıçta firmada. Kendi Çince bilen birini buldu. Sonra bir ikincisi derken ekibi kurdu. Şu an Çin’de 120 mağazayı aştık

Şu an Amerika’da iki showroom var. Biri New York’ta biri Atlanta’da. Ama daha iyi bir lokasyona taşınıp daha büyük metrekareli bir yere geçeceğiz. Sonrasında da ilk hedef Şanghay’da da bir showroom açmak.

Tarık Ediz: Şimdi benim hedefim Japonya. Damla’nın hedefi Brezilya. Fadi’in hedefi Meksika. Bu üç pazar için de girişimler başladı. O dilleri konuşan personel alındı. 

 

Farklı ülkelere girerken buralardaki insanların neler beğendiğini, tercihlerini nasıl tespit ediyorsunuz? 

Damla Ediz: İstatistiklere bakıyoruz. Pilot mağazalar seçiyoruz. O mağazalarda bazı ürünleri deneyip neyin gittiğini neyin gitmediğini tespit ediyoruz. Beden ölçülerini inceliyoruz. Hangi ülke ne kadar dekolte seviyor? Renk tercihleri ne oluyor? Çok farklı sonuçlar çıkıyor.

Mesela özellikle Çin’e yüzde 80 kırmızı satıyoruz. Başka hiçbir renk almıyorlar. Çin’de lila ve mor satamazsınız yas rengi. Avrupa’da düğünlerde ise düğün sahiplerinin siyah giymeleri düğüne hakaret sayılıyor. Oralara siyah gece kıyafeti satmak zor. Rusya’da mor, lila tonları dulluğu temsil ediyor. Düğünlerde yas hissi veren renkler satmıyor. Amerika’da bir renk ayrımı yok, her renk satıyor. Afroamerikanlar çok canlı renkler alıyor. Fosforlu canlı renkler satıyor. Fuşya, turkuaz…
 

Latin Amerika’da nasıl olacak acaba?

Damla Ediz: Latin Amerika’ya aslında giriş yaptık. Gerçekten gösterişli şeyleri seviyorlar. İşlemeyi, taşı, kristali, parlaklığı çok seviyorlar. Aslında Türklere yakınlar diyebilirim. Çok zorlanacağımız bir kültür değil. Orda zorlanacağımız tek konu vergi dezavantajı. Gümrükten malı çekmek çok zor… Bu dezavantajı aşmak için neler yapılır? Kimlerle çalışılır? Onları araştırıyoruz. Brezilya’da satış kanallarımız oluşmaya başladı.
 

İstanbul’da başladınız, dünyaya açıldınız ama üretimi kaydırmamışınız. Bu bir tercih mi? 

Damla Ediz: Kesinlikle tercih çünkü rakiplerimizin hepsi Amerika kökenli. Tamamı Çin’de imalat yapıyor. Ürünleri birbirinin hemen hemen aynısı… Ne kadar iyi tasarım yapsalar da bir ay gibi bir sürede bütün rakipler aynı ürünleri alıyor. Kumaşlar aynı, malzemeler aynı, bizim bir Türk firma olarak bu kadar kısa sürede bu kadar değişik ülkeye girebilmemizin en önemli sebebi farklı olabilmemiz oldu. Bu farklılığı da Türkiye’de imalat yapmaya borçluyuz. Tasarıma bakış açımız da önemli. Materyal, işçilik olarak Türkiye’de üretim yapmamız çok büyük fark yarattı. Fark yakalayamasaydık bu pazarlara girmemiz ve markalaşmamız söz konusu olamazdı.

Ürün özelliklerinden bahsedersek rakipleriniz daha klasik üretime yönelirken siz daha özgün olmaya mı çalıştınız? 

Damla Ediz: Aslında biz yapılmayan bir şeyi yapmaya çalıştık; kişiye özel haute couture olabilecek ürünleri seri imalata uygun şekle getirdik. Bu dünyada ilk diyebilirim. Haute couture yapan çok firma var. Özellikle Lübnanlı, İsrailli, Fransız çok haute couture firma var. Fakat haute couture bildiğiniz gibi kişiye özel provalı yapılır. Tek tek üretilir. Biz bu ürünler nasıl seri halde üretilir, nasıl yüksek adette yapılır diye kafa yorduk.

En fazla kaç adet oluyor mesela?

Damla Ediz: Sınırsız adet üretebiliyoruz. 

Peki, sınırlı sayıda üretilen işler oluyor mu?

Damla Ediz: Var tabii. 26 parçalık bir “limited edition” koleksiyonumuz oluyor. Couture ürün grubunda tüm dünyada 150 – 200 parçayı geçmiyoruz.

Turquality’e gelirsek; neden sonra Turquality’e girmeye karar verdiniz?

Damla Ediz: Biz Turquality’nin ne olduğunu bilmiyorduk. Babam bir gün geldi. Turquality’e girelim dedi. 

tarık ediz

Turquality süreci nasıl başladı?

Tarık Ediz: Bu işler sevda. Aklına takacaksın. Mantıklı gelirse faydası varsa gireceksin, yapacaksın. Biz daha önce de teşvikler alıyorduk fakat çok yetersizdi. Özellikle bizim pazarlama alanındaki faaliyetlerimiz çok maliyetli. Örneğin katalog çekimleri... Senede bir milyon dolar civarı bir para bunlara gidiyor. Ve sırf bu değil. Fuarlar var. Dünya ekonomisinin şu an nerede olduğu malum.

Sara Sampaio ve Russell James’le çalışıldı

Çekimlerimize çok ciddi para ayırıyoruz. İyi fotoğrafçı, iyi manken, iyi mekan... Maldivler, Mykonos, Gamberia Toscana, Venedik, Nice ve Hollywood’da çok özel çekimler gerçekleştirdik. Son olarak dünyaca ünlü manken Sara Sampaio ve yine çok değerli bir fotoğraf sanatçısı Russell James ile çalıştık. Turquality desteğine en çok bu tür çalışmalarda ihtiyaç duyuyoruz.
 

Katma değerimiz Apple’dan daha fazla

5’inci Cadde’de New York’ta Apple mağazasından 800-900 dolara bir telefon alıp çıkıyorsun. İki sokak aşağıda ise Tarık Ediz’in ürününü 1600 dolara alıyorsun. Çok güzel bir duygu bu… Ama bunun devamı için de devlet desteğine ihtiyacımız var. Kendi çabalarımızla bir yere kadar götürebiliyoruz. Özellikle farklı ürün gruplarına giriyoruz. Çekimlerini yapıyoruz, PR’ını yapıyoruz. Sosyal medyasını, reklamını yapıyoruz. Ama bunlar yeterli değil. Dünyada 100-150 yıldır marka olmuş firmalara bakıyorsun hala öyle büyük paralar harcıyor ki bu işe, ben markayım diye çekilip oturmuyor. Biz de hep Amerika’ya, New York’a öncelik veriyoruz bütün işlerimizde. Şirket merkezimiz burada. Orada da bir şirketimiz var. PR, sosyal medya, çekimlerini oralarda yapıyoruz. Sektörün merkezi orası… Lokal olarak her yerde rakip var. İtalya’da, Almanya’da, Fransa’da… Amerikalılarla dünyanın her yerinde kapışıyoruz. Avustralya’da, Kanada’da aynı pazarı zorluyoruz.

KPMG ile yolunuz nasıl kesişti?

Turquality stratejik iş planımızı ve gelişim yol haritamızı yapmak için bütün firmalardan teklif aldık, yüz yüze görüştük. Baktık KPMG daha iyi, çok sevdik. Benim için KPMG’yi farklılaştıran ekibi. Sürekli temastayız ve biliyorum ki bütün ekibi 24 saat arayabilirim. Hiç çekinmeden. Bakın bu çok önemli bir şey. Aklım bir şeye mi takıldı? Her zaman arayıp sorabiliyorum. Sabahın üçüymüş, beşiymiş demem ararım. Bizim için önemli olan bu. O güveni duyabilmek çok önemli.
 

Ne kadar zamandır KPMG ile çalışıyorsunuz?

Bir seneye yaklaştı. Bir proje bitiyor. Sonra bir başka projeye girdik. Onlar bitecek, bir başka şeye gireceğiz. Biz bu işten fayda aldığımız sürece bunları devam ettirmeyi düşünüyoruz. Onlara da diyorum, bana öyle bir şey verin ki, hap gibi olsun. İçtim mi sistem çözülsün. Sonradan uğraşmayayım. Bu konuda tecrübeleri çok iyi… 

Şu ana kadar ne gibi çalışmalar yapıldı?

Turquality stratejik iş planımızı ve gelişim yol haritamızı yaptık. Bunu beraber götürdük. Ondan sonra pazarlama bölümümüzün stratejisi ve kadro çalışması bitti. Sıfırdan bir pazarlama yapılanması var. Ayrıca iç denetim ve sızma testleri konusunda ayrı bir proje var. Onları götürüyoruz. Bundan sonra kafam takıldıkça arayacağım. O rahatlık benim için önemli…

Konulara çok hakimsiniz…

Ben burada çırak gibiyim. İşimi seviyorum. Çocuklar da seviyor. Biz her akşam evde oturur günü değerlendiriliriz. Check-list’imizi günlük kontrol etmemiz bizi hızlı büyüttü. Biz bugün ne yaptık? Neyi yapamadık? Neden yapamadık? Disiplinli bir takip vardı.

KPMG’den sonra değiştirdiğiniz neler oldu?

Turquality ve KPMG’den sonra daha bir kurumsallaştık. Tam oturmayan yerler de var. Ama ekip kurumsallaşmanın ne olduğunu, yazışma kültürünün ne olduğunu öğrendi. KPMG’nin çalışmaları sonucunda bütçelerin ne olduğunu, bunların tam oturması gerektiğini, bunların uygulamaya geçtiğini, satın almaya dikkat etmeleri gerektiğini, satışta uymaları gereken başka kurallar da olduğunu ekip arkadaşlarım daha iyi kavradı. Ekip dedi ki ‘Artık bu iş ciddi, bu iş böyle gidecek’. Yeni gelen arkadaşlar da o kültürün içinde yetişecek. Yani kurumsallaşma kültürü daha bilimsel bir çalışma… İstatistiklere yönelmeye başladık. Raporlama faaliyetlerimiz artacak. Biz de bazı şeyleri yeni öğreniyoruz. Çok doğal. Her gün öğrenecek bir şey çıkıyor insanın karşısına. Her gece ders çalışıyorum.
 

Peki, Turquality’de hedefiniz nedir?

Turquality’de hedefimiz belirlediğimiz ilk beş ülkede hızlı bir şekilde markalaşmak. Amerika, Rusya, Çin, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri… Şu ana kadar yol haritamızı rahatlıkla yaptık. Dört senelik projelerimizi hızlıca bitireceğiz, hemen ardından Japonya ve Brezilya’ya girmeliyiz. Yeni koleksiyonlar yapıyoruz. Durmuyoruz.
 

Moda sektörüne mesajlarınızı alabilir miyiz?

Para harcayacaklar. İşlerine yatırım yapacaklar. Kaliteli ekip kuracaklar. Daha uzun süre çalışacak insanlar bulacaklar. Dünya fuarlarına katılacaklar, tasarım işine çok ağırlık verecekler. Para harcamadan büyüyemiyorsun. Bugün bizden çok daha varlıklı Osmanbey’de pek çok firma var. Ama hepsi yerinde sayıyor. Biz iki kişilik ekibi Amerika’ya yolladık. Toplamda iki ay kaldı. 10-12 eyalette kapı kapı, sokak sokak gezdik. Bir arkadaşımız Çin’de. Biri Kazakistan’da, Özbekistan’da… Biri gitti Hong Kong’a, Tayvan’a… Hiç durmuyoruz.

Rakiplerin yaptığı ve sizin yapmadığınız ya da yapmak istediğiniz bir konu var mı? 

İnsanlar şu anda Türkiye’ye gelmiyor. Nikole diye İtalyan gelinlik firması var. Monako’da Nice’de, bu yıl Roma’da 3000 tane mağazayı topluyor. Showlar yapıyor büyük siparişler alıyor. Bunlar eski firmalar veya çok eski olmasa da yine de bilinen firma. Bizde böyle bir şey yapalım dedik. Çocuklar 15 gün önce Malta’ya gitti. Otel baktılar. Malta’da 100 kişilik bir convension yaklaşık 200 bin Euro’yu buluyor. Bunu yapmalıyız.

Şu an dünyadaki tüm firmalar senede bir kere tüm müşterilerini toplayıp bu convension’ı yapıyor. Müşterilerini fuarın kalabalığına bırakmıyorlar. Fuar tarihinden önce bu convension’ı yapmayan firma yok. İtalya’dan bir müşterimiz şöyle bir yorum yaptı: Fuara standınıza geldiğimde iki saatte işimi bitirmeliyim. Çünkü benim fuarda gidecek çok firmam var. Fuar 3 gün ben 2 gün ayırabileceğim. Böyle olunca bütün firmalar fuar öncesi müşterilini buluşturduğu convension’lara yöneliyor. Müşteri yeni ürünü modelin üstünde görmek istiyor. Fuarda bunu sağlamak zor oluyor.
 

Fuar öncesi convension yapılmalı

Amerikalı rakiplerimiz büyük fuarlar öncesi müşterilerini topluyor. Mc Dovell Chicago’da, Giovanni New York’ta topluyor. Ağustos’ta büyük bir fuarımız var. Fuara gelene kadar müşterinin cebindeki parayı rakipler alıyor. Bu covension’ı yapmayınca fuarda kalanları toplamaya çalışıyorsun. İşin gerçeği bu…

İstanbul’daki merkez gece kıyafetinde dünyanın en büyük showroomu…

Rakiplerimizde böyle bir showroom yok. Buraya müşteriyi getirmek müşteriyi çok etkiliyor. Dekorasyon için ciddi para harcadık. Müşteri buraya geldiğinde bir sıfır mağlup başlıyor. Biz onun ayağına gittik mi; biz bir sıfır mağlup başlıyoruz. Önemli olan İstanbul’a getirmek ama bu kaç sene sürer şu an kestiremiyoruz. Bir kere yaptık koşullar olursa İstanbul’da tekrar yapmak istiyoruz.

Bize ulaşın