Vergi kanunlarında değişim rüzgarları eserken...

Vergi kanunlarında değişim rüzgarları eserken...

Türk vergi sisteminin temelini oluşturan üç ana vergi kanunu bu yıl değişecek. Uluslararası ekonominin gerekleri, kayıtdışı ekonomi, ekonomik büyüme, mali disiplin, sağlıklı vergi geliri politikası, verginin tabana yayılması, etkin bir maliye politikası gibi unsurların bu düzenlemelere nasıl yansıyacağı mali ve ekonomik politikanın yönünü doğrudan etkileyecek.

1000
Vergi kanunlarında değişim rüzgarları eserken

Aralık 2015’te açıklanan 64’üncü Hükümet’in 2016 Eylem Planı, vergi mevzuatına ilişkin bir hayli önemli iki alanada dikkatleri çevirmişti: Vergi Usul Kanunu Tasarısı ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nu da bünyesinde barındıran Gelir Vergisi Kanun Tasarısı. Yakın zamanda kurulan65. Hükümet'in gündeminde de bu önemli mevzuat değişiklikleri var.

"Gelir Vergisi Kanun tasarısı Haziran 2013’te TBMM’ye sunulmuş; YASED, TÜSİAD gibi birçok önemli sivil toplum kuruluşu, akademik çevreler ve çeşitli düşünce kuruluşları tasarı hakkındaki görüş ve önerilerini hem kamuoyu hem de gelir yönetimi ile paylaşmışlardı. Ancak hızla başlayan çalışmaların kısa süre sonra akamete uğradığını gözlemledik.

Eylem Planı, bu defa yasalaşma takvimini katı çizgilerleortaya koyuyor ve yeni Gelir Vergisi Kanun Tasarısı’nın21 Haziran’a kadar kanunlaşacağını öngörüyordu. 65.Hükümet'in de bu konuda taviz vermeyeceği söylenebilir.Ekleyelim: Eylem Planı’nda Yeni Gelir Vergisi Kanunu’nun,kamu finansmanını sağlam temellere dayandıran,katma değeri yüksek üretimi destekleyen, uluslararasıiyi uygulama örnekleri ışığında; mükellef odaklı, etkin,verimli ve adil bir vergi sistemi oluşturulması amaçlayanbir kanun olacağının da altı çiziliyordu.

Vergi dünyamıza 1961’de giren ve 400’ü aşan maddesiylevergi sistemimizin anayasası olarak niteleyebileceğimizVergi Usul Kanunu da bu yıl içerisinde güncellenecek.

Şimdi bu iki kanun tasarısına biraz farklı bir pencereden;“ana ilkeler” penceresinden bakalım.

Nasıl bir Vergi Usul Kanunu?

Vergilemenin temel prensiplerinden, değerleme ve ceza hükümlerine; uzlaşmadan vergi inceleme süreçlerine kadar birçok önemli hükmü içeren ve basit usulde vergilendirilen esnaftan, dünya devi şirketlere kadar birçok mükellefi etkileyen VUK’un güncellenmesi bir hayli önemli. VUK’un yenilenmesi sırasında uluslararası modern vergi uygulamaları ile vergi sistemimizin köklü geleneklerinin kanun bünyesinde doğru bir şekilde birleştirilmesi gerekli; aksi halde vergi sisteminin işleyişinde önemli aksaklıklarla karşılaşılması kuvvetle muhtemel.

VUK’un uluslararası standartlara ve modern vergi ilkelerine uygun bir yapıya kavuşturulması bağlamında; Anayasal vergileme ilkelerine tamuyumun sağlanmasının, kanun dilinin basitleştirilmesi ve sadeleştirilmesinin, mükelleflerin vergiye uyum maliyetlerinin azaltılmasının, mükellef haklarının yasal güvenceye kavuşturularak uluslararası standartlara getirilmesinin, vergisel uyuşmazlıkların barışçıl yoldan çözümlenmesinde mesafe alınmasının, vergi cezalarının gönüllü uyumu artıracak şekilde yapılandırılmasının büyük önemi var. Kanunlaşacak VUK Tasarısında aşağıda sayacağımız temel bazı hususların yer bulması bize göre elzem görünüyor.

Özün Önceliği ve İspat Külfeti

Özün önceliği ilkesinin, kanun lafzının bariz olmadığı haller için tereddütsüz geçerli olacağına dair bir hükmün tasarıya eklenmesi yararlı olacaktır. Ancak bunun aksi haller için de bir hüküm unutulmamalıdır. Yani lafzın açık olduğu hallerde bu ilke ileri sürülerek somut vergisel olayların gelir yönetimi lehine yorumlanmaması kanuni güvence ile sağlanmalıdır Evrensel hukuk normlarına da uygun olarak, ispat külfeti tereddütsüz bir şekilde iddia edene ait olmalıdır.

Bu iki ilke bağlamında Alman Mali Yasası’nın 41 ve 42’nci bölümlerinde yer alan hükümler VUK Tasarısı için yol gösterici olabilir. Burada ayrıntısına girmeyeceğimiz bu iki bölümde “geçersiz hukuki işlemler ile vergi planlamasının kötüye kullanılması” hususları etraflıca düzenlenmekte.

Vergi Yargısı

Vergisel ihtilaflar bakımından, mükellef ya da idare aleyhine yaşanan birçok olumsuzluğun vergi yargısının etkinliği ile ilgili olduğunu söylememiz mümkün. Makul veya kabul edilebilir bir sürede ihtilafı sonuçlandırabilecek bir etkinliğe kavuşamayan bir vergi yargısı ile vergi sistemimizin hukukiliğinin görüntüde kalacağını kabul etmeliyiz. Vergisel ihtilafları altı ay veya bir yıllık sürelerde sonuçlandırabilecek bir yargı sistemi kurulmadan, mükellefin elindeki en önemli çözüm mekanizması olan “uzlaşma” müessesesinin de etraflı biçimde tartışılması ve/veya sınırlandırılması da mümkün olmamalıdır.

Özelgeler

Mevcut VUK’nun 413’üncü maddesi uyarınca mükelleflerin Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan veya bu hususta yetkili kıldığı makamlardan, vergi durumları ve vergi uygulaması bakımından tereddüt ettikleri hususlar hakkında açıklama istemeleri mümkün. İstisnai olmasını bekleyeceğimiz bu uygulamanın zaman içinde rutin bir yol haline dönüştüğü dikkat çekiyor. Uygulamanın bu denli yaygınlaşması, vergi hukukunda ciddi bir “gri alan varlığı” algısı yarattığı için özellikle uluslararası yatırımcı için ciddi soru işaretleri doğuruyor. Kaldı ki idare, verdiği görüşü değiştirdiği anda önceden ödeme zorunluluğunun bulunmadığının belirtildiği vergileri de ödemek gündeme gelebiliyor. Bu durum da vergi alanındaki müphemliği katbekat artırıyor.

İdare üzerinde de ciddi bir iş yükü yaratan özelgelerin, gelir yönetimi ve mükellef için kesin bağlayıcı, vergisel riski geriye yürütmeyen; yani verginin ancak idarenin görüşünü değiştirdikten sonraki dönemler için arandığı ve vergisel sonuçları olacak işlemlere girişilmeden önce de alınabilecek (advanceruling) bir yapıya kavuşturulması elzem görünüyor.

Ek olarak hem gelir yönetiminin iş yoğunluğunu azaltmak hem de mükelleflere daha hızlı dönüş yapabilmek için özel vergi danışmanlarından da görüş alınmasına imkân verecek kanuni değişikliklerinin yapılması da yararlı olacaktır.

Uzlaşma

Vergi yargısının mevcut hızı ve sorunları ile diğer barışçıl ihtilaf çözme mekanizmalarının cılızlığı mükellefleri yoğun bir biçimde uzlaşma müessesesine yönlendirmektedir.Mevcut yapı ve iş yükü içinde, uzlaşma komisyonlarının dosyaları gerektiği gibi incelediğini söylemek iyimserlik olacaktır. Uzlaşma müessesesi, mevcut haliyle idari istismara açık olduğu yönünde öteden beri eleştirilere maruz kalmaktadır. Vergi yargısının etkinleştirilmesi ve sisteme yeni barışçıl ihtilaf çözme mekanizmalarının tanıtılması akabinde, uzlaşma mekanizması da sınırları katı biçimde çizilmiş istisnai bir uygulamaya dönüştürülmelidir. Ancak vergi yargısı ile ek barışçıl mekanizmalara neşter vurulmadan, uzlaşmanın kısıtlanmasının mükellefleri çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakabileceği de gözden uzak tutulmamalıdır.

Kanun Yazım Komisyonu

Vergi kanunlarının zaman içerisinde daha uzun ve anlaşılmaz metinlere dönüştükleri dikkat çekmektedir. Kaldı ki kanun metinlerinin ayrılmaz bir parçası olan “gerekçelerin” de sığlaşmakta oldukları ve kanuni metinlerin getirilişindeki amacın da bu nedenle genellikle anlaşılamadığı söylenebilir. Bu yapının doğal bir sonucu, biraz önce ele aldığımız, mukteza uygulamasının bir istisna olmaktan çıkması ve rutin bir yönteme dönüşmesidir.

Yetkin akademisyenler, hukukçular ile dil uzmanlarının da resmi bir şekilde bürokratlar ve siyasi aktörlerle birlikte kanun yazım sürecine bir “Kanun Yazım Komisyonu” teşkil edilerek dâhil edilmeleri elzem görünüyor. Bu sayede açık, basit ve anlaşılır vergi metinleri ortaya çıkabilecek ve muktezaya duyulan ihtiyaç da azalacaktır.

Değerleme Hükümleri veTürkiye Muhasebe Standartları (TMS)

Tasarı ile değerleme hükümleri ile TMS’nin paralelliği sağlanmalıdır. Vergi matrahına, yayımlanacak “TMS Düzeltme Listeleri” dikkate alınarak ve TMS’ye göre hesaplanan kârdan yola çıkılarak varılması mümkün olmalıdır. Bu tür bir düzenlemenin meslek mensuplarının kalitesinin artmasında da ciddi katkı sağlayacağı öngörülebilir.

Gönüllü uyum

Mükelleflerin gönüllü uyumunu teşvik edecek ve/veya ödüllendirecek etkin mekanizmaların VUK içinde yer bulmaları son derece önemlidir. Elbette bu mekanizmalara mükelleflerin “uyum derecelerini” objektif bir şekilde ortaya koyabilecek mekanizmalar da eklenmelidir. Teşvik mekanizmaları vergi indirimi olabileceği gibi, belli vergisel işlemlerde kolaylık sağlama şeklinde de formüle edilebilir.

Nasıl bir Gelir Vergisi Kanunu?

Malum, mevcut vergileme rejimimizde gerçek kişilerin gelirleri ve kurumların kazançlarının vergilenmesi iki ayrı kanunla düzenleniyor. 1961’de yürürlüğe giren GVK’nın bütünlüğü, zaman içinde ulusal ve uluslararası konjonktürün de etkisiyle yapılan birçok değişiklikle iyice zarar görmüştür diyebiliriz. Mevcut madde sayısı 210’u aşmış ve birçok önemli vergisel konuyu “geçicimaddelere” düzenlemeye çalışılan bir kanun karşısındayız.

Gelir ve kurum kazançlarının iki ayrı kanunla vergilendirilmesi “indirim, istisna ve temel bazı vergi konularına” iki kanunda da ayrı ayrı yer vermeyi zorunlu kıldığından sistem iyice karmaşık bir hal almıştır. İdeal olanın kısa, sade ve anlaşılır bir kanunun şemsiyesi altında şahsi gelir ve kurum kazançlarını toplamak olduğu uzun süredir dile getirilen bir husustur.

Kayıtdışı ekonominin hacmi ile vergi gelirlerimizin kompozisyonu da yeni bir GVK yazımını elzem kılmaktadır diyebiliriz.

Vergi sistemimizin yeteri kadar “doğrudan vergi” yaratamadığını ve “mali disiplini” korumanın yolunun da kamu harcamalarını kontrolden ve dolaylı vergilerden geçtiğini söyleyebiliriz.

İddia edilenin aksine, OECD ile mukayese edildiğinde; Türkiye’deki “vergi yükü”nün çok yüksek olmadığı dikkati çekiyor. Türkiye’deki vergi yükünün yıllar itibariyle yüzde 24-27 arasında değiştiği ve Türkiye’nin bu oranla OECD ülkeleri arasında en düşük vergi yüküne sahip ülkelerden birisi olduğu dikkatten kaçırılmamalı. Yine OECD ölçeğinde Türkiye’de dolaylı vergilerin GSYH içindeki ağırlığı da yüzde 12-13 ile OECD ortalaması civarında seyrediyor; ancak dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı oldukça yüksek. Özetle, temel problem, dolaylı vergi yükümüzün yüksekliği değil; dolaysız vergi gelirlerimizin yeterli düzeyde olmaması olarak ortaya konulabilir. Bu bağlamda, “doğrudan vergi” gelirlerini arttırmaya yönelecek bir vergi politikasına ve bunun alt yapısı olacak KVK’yı da içerecek yeni bir GVK’ya ihtiyaç en üst düzeyde. Bahsedilen politika zaten olmaları gereken seviyelere yakın olan gelir ve kurumlar vergisi oranlarını arttırmaktan değil; kayıtdışı ekonomiyi kayıt altına almaktan ve vergi tabanını genişletmekten geçiyor.

Kayıtdışı ekonomi penceresinden bakarsak; kayıtdışı ekonominin GSYH’ya oranının yüzde 25’ler düzeyinde seyrettiğinive kayıtlı mükellef sayımızın henüz 5 milyonun altında olduğunu görüyoruz. 2018’e kadar kayıtdışı ekonominin GSYH’ya oranının yüzde 21,5’e; kayıtlı mükellef sayısının ise 5,4 milyona çıkarılması hedeflendiğini dikkatten uzak tutmamamız lazım.

Özetlersek, hem bütçe vergi gelirlerinin bahsettiğimiz kompozisyonu; hem de kayıtdışı ekonominin mevcut durumu yeni GVK’dan beklentileri arttırıyor. Hali hazırda TBMM gündeminde olan mevcut tasarının bu ihtiyaçlara tam anlamıyla cevap verdiğini söylemek oldukça zor olmakla beraber; atılmaya çalışılan adımın önemini de yadsımamak gerekiyor. Bakış açımıza göre yeni GVK aşağıda vurguladığımız hususları da mutlaka göz önünde bulundurarak oluşturulmalıdır;

Beyan Yükümlülüğü

Her bireye beyan yükümlülüğünün getirilmesi vergi tabanın genişletilmesi ve kayıtdışılığın azaltılması bakımından dikkate alınmalıdır; ancak bu düzenleme yapılırken vergi oranlarının düşürülmesi ve “iade” imkânların basitleştirilmesi/otomatikleştirilmesi gerekmektedir. Belli bir gelir seviyesine kadar olan bireylerin beyanname vermelerini müteakip hızlıca iadeye hak kazanmaları beyanname sayısını arttıracak ve gelir yönetimine çapraz kontrolleri yapma olanağı verecektir.

Tarife

Vergi tarifesi, beyanı teşvik edecek şekilde vergileme eşiği ve iadesine olanak sağlamalı. Bu bağlamda tarifenin basamakları yüzde 15 ve yüzde 25 olmak üzere ikiyeindirilebilir ve kurumlar vergisi oranı da gelir vergisinin en alt dilimine (yüzde 15) eşitlenebilir. Kurumlar vergisi oranın yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürüldüğü yıl kurumlar vergisi tahsilatının, toplam vergi tahsilatı içindeki payının arttığı da dikkatten kaçırılmamalı. Kaldı ki vergi oranlarındaki düşüş vergi uyumunu da tahrik edecek ve toplam vergi gelirleri artış gösterecektir.

Vergi Eşiği

Sisteme bir “vergi eşiği” tanımlanarak bu eşiğin tüm gelir vergisi mükellefleri için vergi dışı bırakılması yararlı olabilir. Eşik için asgari ücretin brüt tutarının belli bir kısmı (örneğin yarısı) dikkate alınabilir. Eşiği aşan gelirler yukarıda belirttiğimiz iki oranlı (yüzde 15- yüzde 25) tarifeye göre vergilendirilebilir.

İstisna ve Muafiyetler

Tüm istisna ve muafiyetler gözden geçirilmeli ve tabanda yer alan vergi istisna ve muafiyetlerinin kaldırılması tartışılmalıdır. Bu yolla sistem hem basitleşecek hem de etkinleşecektir.

Uluslararası   Vergi Mevzuatına Tam   Uyum

Hızla entegre olan dünya ekonomisi, entegre bir vergi Bu konudaki en önemli adımları son dönemde OECD, “Base Erosionand Profit Shifting (BEPS)” projesi ile atıyor. Yeni kanunun BEPS gereklerine uygun kaleme alınması bu anlamda oldukça hayati. Diğer yandan ekonomik işlemlerin hızla uluslararasılaşması “transfer fiyatlaması” uygulamalarının önemini arttırıyor. Transfer fiyatlandırması, masraf paylaşımı anlaşmaları ve peşin fiyatlandırma anlaşmaları konularındaki kanuni düzenlemelerin yeni kanunda etraflıca ele alınması da büyük önem arz ediyor.

Vergi kanunlarında değişim rüzgarları eserken

En önemli vergisel kavşak…

Türk vergi sisteminin temelini oluşturan üç ana vergi kanununun bu yıl içinde değişecek olması oldukça önemlibir mali ve ekonomik kavşağa geldiğimizin de işareti aslında. Uluslararası ekonominin gerekleri, kayıtdışı ekonomi, ekonomik büyüme, mali disiplin, sağlıklı vergigeliri politikası, verginin tabana yayılması, etkin bir maliye politikası gibi unsurların bu kanunlara yansımaları bu kavşakta seçeceğimiz yönü de tayin edecek. Seçilecek yönün, 2023 hedeflerine hizmet edecek mali ve ekonomik politikalar demetine doğru olmasını umalım.

© 2024 KPMG Bağımsız Denetim ve Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik A.Ş., şirket üyelerinin sorumluluğu sundukları garantiyle sınırlı özel bir İngiliz şirketi olan KPMG International Limited ile ilişkili bağımsız şirketlerden oluşan KPMG küresel organizasyonuna üye bir Türk şirketidir. Tüm hakları saklıdır. 

Küresel KPMG ağının yapısı hakkında detaylı bilgi için kpmg.com/governance adresini ziyaret edebilirsiniz.

Bize ulaşın